Halk Kültürümüzün Bilgesi, sanatın sahnedeki çağdaş sesi;
Prof. Dr. Sedat Veyis Örnek
M. Güner Demiray, eğitimci, şair - yazar
Sedat Veyis Örnek elvan elvan yayla çiçeklerinin koktuğu, keder ve sevincin kucaklaştığı türkü otağında doğdu. Burası Kızıldağ ve Kösedağın oymak güneşi Zara’dır. Yıl 1927.
Ben onu önce sanatçı kimliğiyle tanıdım. Varlık dergisinin tiyatro kitaplarıyla ilgili bölümünü okurken Sedat Veyis Örnek’in “Pirinçler Yeşerecek” yapıtı gözüme çarptı. Adı ilginç bir tiyatro yapıtıydı bu. Bu yapıtı edindim ve okudum. 1969 ya da 1970 yıllarıydı sanırım. Türk Tugayı’nda yedek subay olarak Kore’ye gitmişti. Buradaki izlenim ve gözlemlerinden “Pirinçler Yeşerecek” adlı tiyatro yapıtını yaratmıştı. Olay, 38. enlemin güneyinde bir Kore köyünde geçiyordu. Savaşın getirdiği yıkımlar sonucu toplumsal, ekonomik, psikolojik sarsıntılar içinde çırpınan bir köyün trajik panoromasıydı çizilen. Yolunu şaşırmış küçük insanların çetin bir savaş rüzgârı içinde dalından kopmuş yapraklar gibi savrulmaları gerçekten yürek yakıcı birdurumdu. Paralı askerler, onlara etini satarak çocuğunu büyütmeye ve yaşamaya çalışan bir kadın, iki yana aracılık eden pilingir-arabulucu- yaşlı mamasan vardı yapıtta. Dostluğu, kardeşliği çıkarı için kullanan insanların kaynaştığı savaş toplumu vardı. Kısacası Sedat Veyis, savaştaki bu insan ilişkilerini ve savaşın insanı nasıl yozlaştırıp insanlıktan çıkardığını sahne dilinde ustalıkla yansıtmıştı. O yıllarda bu yapıttaki şu dizeler düşmezdi hiç dilimden:
“Hele bir Ri büyüsün
Pirinçler nasıl yeşerecek! …”
Yanılmıyorsam yine bu yıllardaydı, Sedat Veyis Örnek’le Sivas’ta karşılaştım. Bir yerel gazetenin yönetim terinde. Sivas’lı gazeteci Necati Görener tanıştırmıştı beni. Sedat Bey, esmere çalan, sakin, tam anlamıyla aydın görünüşlü, olgun bir insandı. Bir yaz günüydü. Çok sıcak olduğu için dışarı çıkıp binanın gölgesinde bir yere oturmuştuk. Bir yandan konuşuyor, bir yandan çaylarımızı yudumluyorduk. Söz sırasında bir ara bana:
“ Bam teline basmış olmayayım ama, siz sanatı bırakın, bilim çalışmalarına verin kendinizi,” dedi.
Birden ürperdim ben. Yüzümü hafif bir ateş sardı. Sonra:
“ Gerekirse ikisini de yaparım,” dedim. “ Siz de öyle yapıyorsunuz. Sanatçı yapınızla oyunlar, öyküler yazıyor, akademik kimliğinizle bilimsel çalışmalar yapıyorsunuz. Sanatı ve bilimi birlikte yürütüyorsunuz.”
Sustu, yanıt vermedi.
Bundan sonra Sedat Veyis Örnek dergilerdeki -Varlık, Yeditepe, Türk Dili, Su- yazı, öykü ve şiirleriyle dünyama konuk oldu hep. Onun sanat yalımıyla düşüncelerimi ışıklandırdım çok kez.
Bir gün yolum Ankara’ya düşmüştü. Türk Dil Kurumu, Eğitim Hareketleri dergisi yöneticisi pedagog Hıfzırrahman Raşit Öymen ve Köy ve Eğitim dergisi yöneticisi eğitimci Galip Gürler’e uğradıktan sonra Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nin Antropoloji (insanbilim) bölümüne bağlı olan Etnoloji (budunbilim) kürsüsü öğretim görevlisi olduğunu bildiğim Sedat Veyis Örnek’i ziyaret ettim. Harıl harıl çalışıyordu. Boyuna okuyor, notlar alıyordu. Yanında bayan bir asistanı vardı. O da öyle çalışıyordu. Onunla yazın, sanat ve bilim üzerine konuştuk. Fazla meşgul etmek istemedim. Bir çayını içip oradan ayrıldım.
Yaşadığı sürece yüreği sanat çiçekleri açtı hep, öte yandan halk kültürünü bilimin ve aklın kabında yoğurarak bu kültürün disiplin, dizge ve verilerini meydana getirdi.
Halkbilimci, araştırmacı, öykücü ve oyun yazarı Sedat Veyis Örnek’in sanatçı kimliği bir ayrıcalık taşır. Ustamız yerelden evrensele yansıttığı oyunlarında bilhassa Haldun Taner’in şu görüşünü benimsediğini söyleyebilirim:” … Tiyatro elbet insanlığın ortak malı. Tiyatro tarihi her ulusa ortak ve zengin bir birikim sağlıyor. Ama her ulus da ona yüzyıllar boyu kendi özelliğinden katkılarda bulunmuş oluyor. …” Duyarlı bir terazi gibidir Sedat Veyis Örnek. Yerel çatışma ve çelişkileri, halkbilimsel unsurları çağdaşlıkla harmanlayarak ulusal ve modern yaşama sanatsal değerler sunmuştur. Yöreselde evrenseli yakalarken sanatsal ve şiirsel estetiği çizmesini bilmiştir. Kurt ve Manda Gözü oyunları, Anadolu kültürünün çağdaş örgüler içinden yaşama yansımasıdır bir bakıma.
Tiyatro yapıtları İstanbul Şehir Tiyatroları ile Devlet Tiyatroları’nda sahnelendi.
İyi bir oyuncudur aynı zamanda Sedat Veyis Örnek. Sahnelerde de karakter olarak kendini göstermiş, başarılı oyunlar sergilemiştir. Bunun yanında usta bir çevirmen, içten ve ciddi bir eleştirmendir.
Sanatçı kişiliği yanında bir bilim adamıdır usta yazar, sessiz ve derinden bilimsel kozasını örerek akademik dünyasını büyütmüştür. İnceleme ve araştırmaya dayalı halk kültürü verilerini kendi sanat yapıtlarına harç etmiştir çok zaman. Akademik kişiliği sanatçı kişiliğini beslemiştir hep.
“Halkbilim” adlı yapıtının bugüne dek aşıldığını söyleyemem. ”Budunbilim Terimleri Sözlüğü” değerini koruyor. “ Sivas ve Çevresinde Hayatın Çeşitli Safhalarıyla İlgili Batıl İnançların ve Büyüsel İşlemlerin Etnolojik Tetkiki” yapıtı toplumbilimine (sosyoloji) büyük katkılar sağlamıştır. “ Geleneksel Kültürümüzde Çocuk” adındaki incelemesinde Türk halkının çocuklarla ilgili düşünceleri, çocuk eğitimi ve geleneksel pedagojik tutumu, töre ve ilkeleri ayrıntılarıyla dile getiriliyor.
Pir Sultan ve Veysel gibi Anadolu’yu solumuştur o. Özellikle oyunlarında barışın kardeleni, güneşi gösteren bir imge olmuştur. Zaralı Halil ve geleneği içinde doğaya açık bir yaşamın köy iklimleri, uzun süreçler birikimi olan kent kültürleri onun yürek pınarını çağıldatıp iç evrenindeki derin Anadolu şiirini uyandırmış, bilimsel bakışını keskinleştirmiştir hep.
Sedat Veyis Örnek Anadolu’dur; büyüyü sanatın kanatları yapmıştır. Antik Anadolu tiyatrosunun düğümünü çözüp geleneksel, yerel anlatıları özümseyerek çağdaş Türk tiyatrosunun sesi olmuştur.
Ve Anadolu halk tarihinin bilge kimliğidir o aynı zamanda. Bir bilim insanı, bir akademik kişiliktir. Hep ışık verecek yeniçağlara bilimi, sanatı ve erdemiyle. 1980 Kasımının hırçın yellerinde bir yaprak gibi toprağa düşse de yapıtlarıyla hep aydınlığı muştulayacaktır Anadolu’dan yeryüzüne.